1992 yılında bir gün, bir yaz günü; sıcağın, Ankara'nın, ıhlamur ağaçlarının salkım söğüt kokuları karışmışken birbirlerine, bir yokluk türküsü söylüyordu Seyit. Bizim Seyit, her sabah ekmeğimizi, sütümüzü getiren Seyit. Ne karamsar dedim. Hele böyle nefis bir Ankara akşamüstünde, rahatın yerinde, paran cebinde, karın, evladın... Gençlik ya, genetiğine verdim. Giriş katından hallice dairenin balkonunun keyfine diyecek yoktu. Güzeller güzeli yalnızlık ve o ketum sessizlik... Her şeye rağmen Ankara da ayrı güzeldir diye düşündüm. Ah be Seyit; balkonda kısık sesle dinlediğim şu şarkının neler anlattığını bilseydin, sen de hakkımda benim senin hakkında düşündüğüm gibi düşünür müydün acaba, yoksa hazır gaza gelmiş, iki Tekel birası daha kaptırayım Amok abime diye ses mi ederdin?