Bedavaya veriyorsun beynini onunla oyunlar oynasınlar diye, ''taşıman yeter'' diyorlar, ne güzel diyorsun. Bir tümce görüyorsun. Ne güzel bir tümce, ne kadar çok şey anlatıyor aslında, nasıl da sıkışmış yirmi iki satır arasına ama umursamıyor, belki de umursamaktan korkuyorsun. Pek çok şeyi bir arada yapabiliyorsun. Tıpkı beynini bedavaya verdiğinin bilinci gibi pek çok şeyi bir arada düşünebileceğinin de bilincindesin. Ama: Az önce yaptığın gibi, aynı, çayı karıştırdığın zaman gibi; nerede, nasıl, kimler vardı yanında, ya da yalnız mıydın, öteki elin ne ne yapıyordu? Parmaklarınla sarmalanmış gövdesi, o bildiğimiz çok sevdiğimiz ama artık pek duyumsayamadığımız, yaşayamadığımız, o derin, o hülyalı uykunun mu içerisindeydi, yoksa bir dilim ekmek mi vardı elinde, ekmeğin üzerine ne sürülmüştü? Ekmek? Ekmeğin kokusu. Reçel? Reçelin kokusu... Belki de sadece karabiber ekilmişti, biraz da tuz. Karabiber keskin miydi? Çin'den mi Vietnam'dan mı gelmişti, kimler toplamıştı onu, hangi kadın, oyunları çalınmış hangi çocuk. Çay, çayı düşünmek tüm bunların içinde ne kadar da yorucu değil mi? Demi nasıldı mesela, haşlama mı, yada istediğinden açık mı, soğuk mu ya da çok sıcak. Dumanı üstünde miydi? Filiz ya da güzel bir harman mıydı, ya da tıpkı bir makinist çayı gibi demi damağında şarap tadı bırakan... Tadı, kokusu neler hatırlatıyordu sana. İşte o hafıza ki, düşünmekten korktuğumuz çok şeyden daha korkunç olan hafıza, belki de beyninden kurtulma isteğinin gizli sebeplerinden sadece biri olan o hafıza. O kaşık; senden önce, senden sonra olacağı gibi binlerce parmağın, elin değdiği kaşık: Tanıdığın, tanımadığın, tanışmak istediğin, unutmaya çalıştığın, bir daha görmek istemediğin, her kimse onun, onların tuttuğu ve işi bitince tabağın bir kenarına yada masaya bıraktığı kaşık.. Bedavaya veriyorsun beynini onun gerçek sahipleri olsunlar diye, sen ''sadece onu taşı'' diyenlere bedavaya veriyorsun...
*
*
Müzik: Richard Wagner
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder